Antalya sıcaklarından kaçabileceğimiz, günlük rutinlerin dışında hareket edebileceğimiz bir yer arayışı uzun süredir gündemimizdeydi. Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarında bir çok yerleşim yerini gözden geçirdik. Bununla birlikte karşımıza iyi bir fırsat çıksa bile çok sevdiğimiz bu kıyılara ulaşmak için bile zaman kaybedeceğimizi ve zamanı dinlenmeye değil yola ve yolculuğa ayırmak zorunda kalacağımızı biliyorduk.

Yol ve yolculuk elbette başlıbaşına keyif aldığımız şeyler arasında yer alıyor. Yeter ki araç değil amaç olsun. Yol ve yolculuğu sevmesek Antalya İstanbul yolculuğunu uzata uzata on güne çıkarmazdık değil mi?

Zamanı yola değil kendimize ayırmak için Ege, Marmara ve Karadeniz kıyıları eledik. Antalya’da yaşadığımız için de Akdeniz kıyılarında onca kamp yeri, küçük otel ve pansiyon varken yeni bir arayışa girmedik.

Fırsat buldukça motosikletle Antalya’nın daha önce gitmediğimiz yerlerine gidiyor, küçük bir kulübe koyabileceğimiz bir arazi ya da bir köy evi arıyorduk. Yolculuklarımız boyunca yolumuz yaylalardan, platolardan ve vadilerden geçti. Sevdiğimiz Antalya’yı daha çok sevdik.

Karşılaştığımız her köylüye, aradıklarımızı anlattık. Onlar tanıdıkları ile, tanıdıkları ise başkaları ile bizi tanıştırdı. Gördüğümüz her evi, arsayı ya da su kıyısı tarlayı haritamıza ekledik. Akşamları eve dönüp her birini yeniden inceledik. Her biri için bir çok soru işareti belirdi.

Haftalar sonra aynı amaçla benzer tozlu topraklı yollardan, patikalardan ilerleyip farkında olmadan Saklıkent’e ulaştık.

Adını SaklıEv koyduğumuz evimizle karşılaştığımızda sorularımız değil, cevaplarımız vardı. Nerede kitap okuyacağımızı, çocuklara hangi odayı vereceğimizi, konuklarımızla nerede barbekü partisi yapacağımızı, yazın çevredeki hangi yaylalara gezi düzenleyeceğimizi, hangi eğitim kamplarını yapacağımızı biliyorduk.

Anahtarları aldık ve ilk iş gelecek konuklarımız için çoğalttık.

Yardıma ihtiyacınız mı var?