Biz tatillerimiz için kendimize sıcaktan kaçabileceğimiz ve huzurla dinlenebileceğimiz bir yer ararken tanıştığımız köylülere lafın bir yerinde nedense hep Saklıkent’i sorduğumuzu fark ettik.
Aldığımız tavsiyeler hep Saklıkent’in yaşanacak yer olmadığı noktasında birleşiyordu. Bölge soğuk, merkezden uzak, toplu ulaşım imkanları kısıtlı, yolları kışın kar nedeniyle yılda birkaç gün de olsa kapalı olduğu bir yerdi. Sonra düşündüğümüzde bu tavsiyeleri verenlere hak verdik. Çünkü tarım ve küçük çaplı hayvancılıkla uğraşanlar için bu nedenler gerçekten ekonomik anlamda ölüm kalım meselesiydi.
Oysa Saklıkent, biz ve bizim gibi düşünen yıllık 200.000 ziyaretçi için Antalya’ya 50 km. uzaklıkta bir kayak merkezi. Gittikçe daha sık gitmek istediğiniz yerlerden birisi. Antalya’da yaşıyorsanız kar görme fırsatı, daha kuzeyden geliyorsanız görecek sıcak bir kış sporları merkezi. Yazın geliyorsanız da serinleme – hatta geceleri üşüme – fırsatı.
Şimdi ’70’lerin başına gidelim. Antalya turizm değil tarım merkezi. Evet; yatak kapasitesi değil portakal üretiyoruz. Onu da kıyıya yakın yerlerde üretiyoruz.
Kente yeni gelmiş bir vali, gelip koltuğuna oturmak yerine, daha önceki görev yerlerinde yaptığı gibi taşraya çıkıyor, bölgenin yerli halkınca tercih edilmeyen soğuk, uzak, tarımsal faaliyetler açısından verimsiz bir bölgede dolaşıyor. Tıpkı daha önceki görev yerlerinde yaptığı, daha sonraki görev yerlerinde yapacağı gibi…
Hüseyin Öğütçen’den bahsediyoruz. Kendisi 1923 yılında Edirne’nin İpsala ilçesine bağlı Sarıcaali Köyü’nde dünyaya gelen bir bürokrat. 1947 yılında memuriyete başlayan Öğütçen; Bigadiç, Burhaniye, Gönen ve Pasinler Kaymakamlığı yaptı; ardından Hakkari, Antalya, İzmir ve Kocaeli’de valilik görevini yerine getirdi.

Ancak bu bilgi kendisini tanımlamaya yetmiyor. Hüseyin Öğütçen, “Efsane Vali” olarak tanınan, il merkeziyle birlikte taşranın da gelişmesi için gerek kaynak bulma ve hayata geçirme konusunda da elinden geleni ardında koymayan bir bürokrat. Eğitim, ulaşım, çevre, enerji ve birazdan bahsedeceğimiz turizm alanında çalışmalar sergilemiş. Takdirnameler almış. Ne güzel ki henüz hayattayken kendisini anmak üzere Balçova, İzmir’de kendi heykeli ve başarı anıtı açılmış.
Bugünün şartları ile bir bölgeyi turizm bölgesi ilan etmek, iç ve dış yatırımcı bulmak, görece kolay.
Şuradan pay biçin… ‘50’lerde Dr. Burhanettin Onat ve İngilizce öğretmeni Osman Batur tarafından kurulan Antalya’yı Tanıtma ve Kültür Turizm Derneği meyvesini 1967 yılında Antalya’ya ilk turizm kafilesi gelmiş. Kanıksadığımız “Antalya turizmde bu yıl rekor kırdı.” haberleri bazen Antalya hep turizm şehriymiş gibi bir yanılsama yaratıyor.
İlk turist kafilesi geldikten dört yıl sonra, 1971’de, Antalya Valisi Hüseyin Öğütçen, Saklıkent’in turizm potansiyelini görür. Projelendirilmesini, kaynak yaratılmasını ve temelinin atılmasını sağlar.
“Bir İdarecinin Zamanla Yarışı” adıyla 1994’te yayınladığı kitabında Saklıkent’ten şöyle bahseder.
“Dağda kayak yapan kimse 40 dakika sonra denize girecek. Dünyada böyle başka bir yer yok. Milyonlarca turist çeker.”
Her ne kadar yıllar içinde Antalya turizmde yüzünü başka yöne çevirmişse de Saklıkent o günün koşullarında imar edilir, yaklaşık 500 konut ve iki otelin yer aldığı bir kayak merkezine dönüştürülür.
Hüseyin Öğütçen, aynı zamanda Antalya Tünektepe’de bulunan ve “Döner Gazino” olarak da anılan otel ve restoran kompleksinin de hayata geçmesini sağlar. Zamanının ötesinde vizyonla 48 yaşımda Ekvator’a en yakın kayak merkezlerinden birinin hayata geçmesini sağlayan Hüseyin Öğütçen’den tam 48 yıl sonra, Antalya her yıl rekor sayıda turist ağırlarken, bizler maalesef hala pistlerin hazır olup olmadığını, bakkalın faaliyette olup olmadığını konuşuyor, tartışıyoruz.
Son yorumlar